Benim Anasayfam

Almanya ‘karanlığa’ mı dönüyor – Ergin Yıldızoğlu

1726002843_maxresdefault.jpg



Almanya’da, ifade özgürlüğünün, özellikle Doğu Alman mirası, Filistin ve Gazze savaşı gibi hassas konularda baskı altına alınması, giderek daha fazla kaygı yaratıyor. Alman siyasetinin sağa kaydığına dair en belirgin işaretlerden biri, pazar günü yapılan eyalet seçimlerinden çarpıcı bir başarıyla çıkan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin adeta “önlenemez” yükselişidir. Ancak, Almanya’da, devletin resmi çizgisine muhalif görüşlere karşı artan baskı bu sağa kayışı daha da belirginleştiriyor. Devlet politikaları, merkez partilerin tutumları ve toplumsal baskılar aracılığıyla kendini gösteren bu dinamik, Almanya’nın karanlık günlerini anımsatan bir korku atmosferi yaratmaya başlıyor.

Alman halkı, Yahudi soykırımına gözlerini kapamıştı. Şimdi de Alman devleti, Holokost’tan kaynaklanan ahlaki bir zorunluluk olarak gördüğü bir yaklaşımla İsrail’e koşulsuz destek veriyor; İsrail politikalarına yönelik eleştirileri antisemitizmle eşdeğer tutarken bu kez Gazze’de yaşanan soykırıma yalnızca gözlerini kapatmıyor aynı zamanda konuşmak isteyenleri de devlet eliyle susturmaya çalışıyor. Alman devletinde İsrail’e ilişkin, egemen “Staatsräson” (devlet mantığı), koşulsuz destek politikası, eğitim sistemine de Filistin’i kamusal söylemden silme çabası olarak yansıyor. Özgür düşünce ve tartışmanın kaleleri olması gereken okullar ve üniversiteler, bunun yerine, Filistin yanlısı duygularını ifade eden öğrencilerin ve eğitmenlerin yasal ve toplumsal baskılarla karşılaştıkları gözetim ve baskı alanlarına dönüşüyor. Bu baskının, yalnızca İsrail yanlısı bir duruşun ürünü değil, kamusal alanda söylemi kontrol etme arzusunun bir parçası olduğu anlaşılıyor. Alman devleti barış ve düzeni koruma kisvesi altında, özellikle resmi anlatıya karşı çıkan bireylerin görüşlerini ifade etme hakkını giderek daha fazla sınırlamaya başlıyor.

Doğu Alman mirası ve kimliği etrafındaki gündeme gelen tartışmalar da önemli zorluklarla karşılaşıyor. Doğu Almanya’nın mirası, kültürü, yazarları sanatçıları ana akım söylemde sıklıkla olumsuz bir şekilde betimlemenin ötesinde, eski Doğu Almanya’da yaşamış olanların deneyimleri, bakış açıları hakkında nüanslı tartışmalar da susturuluyor. Bu susturma çabaları doğrudan komünizm ve sosyalizm, dolayısıyla kapitalizm dışında olası toplumsal seçenekler üzerine konuşma alanlarına da bulaşıyor. Doğu Alman tarihinin ve kimliğinin bu şekilde silinmesi, Demokratik Alman Cumhuriyeti dönemini yaşamış olanlar arasında bir yabancılaşma ve dışlanma hissi yaratıyor. Kamusal alanda bu seslere yer verilmemesi, Almanya’nın kendi tarihinin karmaşıklıklarını ele almaya yönelik daha geniş bir isteksizliğinin de sonucudur. Geçmişte ifade özgürlüğünü şiddetle bastırmış, bir soykırımı halkının gözünde doğallaştırmış “Staatsräson” yine kendince hassas konular olarak gördüğü alanlarda ifade özgürlüğünü baskı altına alıyor, entelektüelleri, sanatçıları susturmaya çalışıyor, yine bir soykırımı halkından saklamaya çalışıyor.

“Bu gidiş nereye” sorusu, merkez partiler çözülürken faşist akımların AfD çatısı altında toplanmaya başlamasıyla gündeme gelmişti. AfD’nin yükselişi genellikle ekonomik faktörlere ve siyasi kuruluşlardan duyulan memnuniyetsizliğe bağlansa da bu daha derin bir sürecin semptomu: Devlet ve toplum, özellikle tartışmalı konularda muhalif görüşlere karşı giderek daha hoşgörüsüz hale geldikçe daha fazla insan, statükoyu bozma sözü veren partilere yöneliyor. Sosyalist, komünist seçeneklerin bastırıldığı bir ortamda, bu yönelimin gittiği adres AfD gibi faşist partiler oluyor. AfD’nin tüm Almanya çapında ama özellikle doğu eyaletlerinde güçlenmeye devam etmesi, ifade özgürlüğünü baskı altına almaya çalışan “Staatsräson” ile birleşince, Alman toplumunda kutuplaşma derinleşirken konu da ister istemez “süreç olarak faşizm” olgusuna geliyor.

* Bu köşe yazısı, yapay zeka tarafından seslendirilmiştir.
⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠⁠https://www.cumhuriyet.com.tr/

source

Exit mobile version